22 Mayıs 2008 Perşembe

SAHİP OLDUĞUMUZ AMA DEĞERİNİ BİLMEDİĞİMİZ!!!!!!!


İktisat Risalesi’ndeki birinci nüktenin ana teması israf, iktisat ve şükür eylemlerinden ibaret. Bu üç fiil ise nimet kavramına gönderme yapılarak açıklanıyor. Dolayısıyla, nimet sözcüğünün anlamını irdeleyelim. Bu vesileyle İslamî düşünce ve yaşamın üzerine kurulduğu temel mefhumu incelemiş oluruz.Sözlük anlamıyla nimet (ni’met), Allah tarafından gelen iyilik, lütuf, ihsan, saadet ve hidayet anlamındadır. Hangi yolla elde edersek edelim, her çeşit gerekli, yararlı, güzel şeylerin Allah’ın nimeti olduğunu düşünmek Müslüman’ın zihniyetidir. Nimet maddî değerler yanında manevî değerleri ve somut nesneleri olduğu kadar soyut varlıkları da kapsar. Sadık bir dost, iyi bir eş, sağlık, fizikî güzellik, akıl ve zekâ soyut ve manevî kıymetler olarak nimet mefhumuna dahildir. Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber (sas) için, “Allah’ın insanlığa gönderdiği bir nimettir.” sözü ile “İnsanların kıymetini bilmediği iki nimet vardır. Sıhhat ve boş zaman.” hadisi, nimetlerin sonsuzluğunu en güzel biçimde ortaya koymaktadır.Cahit Sıtkı Tarancı’nın mısraları kavramın içeriğini o kadar güzel tanımlıyor ki:
Desem ki sen benim için
Hava kadar lazım

Ekmek kadar mübarek
Su gibi aziz bir şeysin

Nimetsin, nimettensin.

Sözcük, günlük dilde yaygın olarak, yaşamak için gerekli yiyecek, giyecek ve barınakları ifade eder. Türk-İslam kültürünün kutsadığı ekmek, nimetler içinde herhalde en özellikli olanıdır. Nimet, gerçek anlamıyla ekmek ise de mecazen tüm yiyecekleri kapsar. Nimet, bu kullanımlardan dolayı, rızık ile karıştırılabilir. Halbuki, rızık; “Allah’ın hayvan ve bitkiler dahil tüm canlılara ve herkese kısmet ettiği yiyecek ve içeceklerdir.” Nimet, sadece insanlara bahşedilir, rızık tüm canlılara ihsan edilmiştir. Rızık sadece yaşam için gerekli maddelerden ibaret olduğu halde, nimetler sonsuz bir çeşitlilik arz eder.Nimet, tarih boyunca filozof ve düşünürlerin ilgisini çekmiş ve ilginç tanımlara konu edilmiştir. Mesela;

- Sofokles; “Basit insanlar, sahip oldukları nimetin kıymetini elden çıkmadıkça bilmezler.” sözüyle, nimetlerin değerini takdir etmenin bir seviye meselesi olduğunu anlatmıştır.- Shakespeare: Nimet elimizdeyken kadrini bilmeyiz; ama kaybedince sahip olduğumuz zaman takdir edemediğimiz değerini hemen anlarız. Büyük İngiliz yazarı, insanların nimet konusunda nankör olduğunu ima ediyor

.- Goethe: Hayatın nimetlerinin değerini bize öğreten; ancak hayatın zahmetleridir. Nimetlerin gerçek anlamda farkına varmak için zahmet çekmemiz, yani olgunlaşmamız gerektiğini ileri sürüyor.

- Montaigne: Nasıl dili pas tutmuş bir adam Yunan şarabının tadından bir şey anlamazsa, nasıl bir at, üzerindeki zengin koşumların farkında olmazsa, vurdumduymaz, zevksiz bir ahmak da içinde yaşadığı nimetlerin tadına varamaz. Nimetleri ancak akıllı insanların görüp değerlendirebileceğini söylüyor.

- Schiller: Yeryüzünün sonsuz nimetlerini, tam, katıksız olarak tadan kimse yoktur. Nimetlerin sınırsızlığını belirtiyor.-

Rochefoucauld: Gerçek bir dost, nimetlerin en büyüğü ve elde etmeye en az çalıştığımızdır. Nimet kavramının boyutunu genişleterek, dostları da dahil ediyor.

- Tacitus: Gerçek nimetler, ancak faziletlerdir. Manevî nimetlerin maddî nimetlerden daha kıymetli olduğunu savunuyor.Yukarıda bahis konusu ettiğimiz, kalburüstü filozof ve düşünürler, nimetler konusunda iki noktanın altını çiziyor. Birincisi, nimetlerin sınırsızlığı, ikincisi ise nimetin nimet olduğunu anlamak için insanın belli bir olgunluk düzeyine ulaşmış olmasının gerekliliği.

Bediüzzaman, Kur’an ve hadisler ışığında bütün bu görüşleri konsolide ediyor ve bize nimetler için Allah’a şükretmemiz gerektiğini söylüyor. İçtenlikle mırıldanacağımız iki-üç kelimeyle bize bahşedilen akıl ve vücut sağlığının, tüm imkanların, kolaylıkların, güzelliklerin bedelini Allah’a ödemiş oluyoruz. İnsan için bundan daha büyük bir rasyonellik (akılcılık) düşünülebilir mi?
Sami USLU- Zaman Gazetesi

18 Mayıs 2008 Pazar

UN KURABİYESİ

Sevgili Abı-hayat’tan istemiş olduğum ve kendisinin de beni kırmayıp yapmış olduğu bu un kurabiyesini bende denedim ve çok beğendim ve sizlerle paylaştım.Kendisine teşekkür ediyorum.(Biraz gecikmiş bir yayın. Kendileri umarım kusurumuza bakmamışlardır.)
Sevgili Gül bahçesi konuklarım, bir fincan kahve ile tadına bakmaz mısınız?


PAYLAŞIM


Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
"Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" diye.
"Bakın göstereyim" demiş ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.

Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş ,
"Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz "
diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.

Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine,
"Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe."
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen dayanışmayı ve paylaşmayı gerçekten bilen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.

"Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki dostuna uzatarak içmişler çorbalarını.

Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş ermiş.

"Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.

Ve kim eşini, dostunu, meslekdaşını düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafindan doyurulacaktır şüphesiz.

Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."

SEVGİLİ DOSTLARIM!!!


NAZİK OLMAK İÇİN, BİR GÜLÜMSEME BEKLEMEYİN.

SEVMEK İÇİN SEVİLMEYİ BEKLEMEYİN.

BİR ARKADAŞIN DEĞERİNİ ANLAMAK İÇİN, YALNIZ KALMAYI BEKLEMEYİN.
ÇALIŞMAYA BAŞLAMAK İÇİN, EN İYİ İŞİ BEKLEMEYİN.

ÖĞÜTLERİ HATIRLAMAK İÇİN, DÜŞMEYİ BEKLEMEYİN.

DUA'YA İNANMAK İÇİN, ACILARI BEKLEMEYİN.

YARDIM EDEBİLMEK İÇİN, ZAMANINIZ OLMASINI BEKLEMEYİN.

ÖZÜR DİLEMEK İÇİN, DİĞERİNİN ACI ÇEKMESİNİ BEKLEMEYİN.

NE DE BARIŞMAK İÇİN, AYRILIĞI BEKLEMEYİN,

ÇÜNKÜ NE KADAR ZAMANIMIZ VAR BİLMİYORUZ...

13 Mayıs 2008 Salı

YARINIM OL

Sen sakın dünüm olma sevgili! dün bitti dönülmez geri.

Sen bugünümde olma sevgili! bak oda bitiyor besbelli

Sen yarınım ol sevgili! ömrümün yarınları kadar sev beni.
saadet bayri

11 Mayıs 2008 Pazar

BİRAZDA GÜLELİM


Oldukca yakışıklı ve cüsseli kısaca her haliyle dört dörtlük bir adam bardan içeri girer, yanında da bir devekuşu bara yaklaşırlar ve adam barmene seslenir;
Bana bir viski devekuşunu gösterek buna da bir bardak su'der ve içtikce içerler.
Sonra adam 'hesap' der barmen '27 $ 45 cent' der.
Adam elini cebine atar cebinden çıkardığı paranın hepsini bırakır çıkar.
Barmen sayar tamı tamına '27 $ 45 cent'
Adam ve devekuşu ikinci gün yinegelirler icerler 'hesap' der '36$ 18cent'
Adam elini cebine atar butün parayı bırakır cıkarlar.
Barmen sayar 36$18 cent barmen şaşkın olayın sırrını çözmeye çalışır.
Üçüncü gün, dördüncü gün... adam ve devekuşu geliyor gece geç saatlere kadar içiyorlar hesap ne kadar olursa olsun elini cebine atıyor bütün parayı bırakıyor barmen sayıyor hesap tam, ne eksik ne fazla barmen kafayı yemek üzere...
Dayanamıyor ve bu işin sırrını soruyor, adam anlatıyor.
Bir gün 'Aladdin'in sihirli lambası'nı buldum cin çıktı ve bana üç dilek dilememi söyledi ben de diledim:

1.dileğim çok yakışıklı ve kadınların hayran olduğu bi tipim olsun,

2.dileğim her yerde ve her zaman ne kadar paraya ihtiyacım olursa olsun elimicebime attığımda hazır olsun idi, barmen paranın sırrını öğrenmiş verahatlamıştır sonra devekuşunu göstererek sorar 'peki bu ne bu?' adam cevap verir 'ha o mu?'

3. dileğim der.. 'Beni hiç yalnız bırakmayacak uzun bacaklı bir piliç istemiştim, yanlış anladı şerefsiz...'


Sevgili kuzenimin benimle paylaştığı bu gülmeceyi bende sizlerle paylaşmak istedim.Bu arada şaka bir tarafa.İstemenin esrarında bileğinizin ve beyninizin gücünün sustuğu yerde, ruhunuzun neler yapabileceğini keşfedeceksiniz.İçten isteyişlerinizin göklerde dolaşarak yaratıcı iradenin taktirine nasıl ulaşacağını alğılayacaksınız.Bu cümleler yeni okuduğum kitaptan (İSTEMENİN ESRARI ) yazarı: Muhammed BOZDAĞ elinizde, bir hayali veya masalı değil;ğerçegin gizemini tutuyorsunuz.Ben bu kadarını yazıyorum sevgili Gül Bahçesi konukları devamını kitaptan okursunuz. Birazda gizem olsun dimi:) Ayrıca bu kitabı kızıma hediye eden kuzenime buradan teşekkür ediyorum.

10 Mayıs 2008 Cumartesi

BENİ SEVİYORMUSUN?


Hz. Aişe, Peygamberimizle (asm) yeni evlenmişti.
Eşinin kendisini sevip sevmediğini merak etmekteydi ya da kendisini ne kadar ve nasıl sevdiğini…
Hz. Aişe bu düşüncesini Peygamber Efendimizle (asm) konuşmadan edemedi.
“Ey Allah’ın Resulü (asm), beni seviyor musun?”
“Evet, Ya Aişe, tabi seviyorum!”
Hz. Aişe dahasını da merak ediyordu, acaba nasıl seviyordu? Hemen sordu:
“Beni nasıl seviyorsun?”
Peygamberimiz (asm) sevgi şeklini tanımladı eşine:
“Kördüğüm gibi.”
Bu cevap Hz. Aişe’yi çok sevindirdi, çünkü kördüğüm açılamazdı.
Açılmayan, bitmeyen sırlı bir sevgi demekti.
Alacağı cevap onu çok mutlu ettiği için, Hz. Aişe sık sık sorardı:
“Ey Allah’ın Resulü, kördüğüm ne âlemde?”
Peygamberimiz (asm), Hz. Aişe’yi memnun eden cevabı verirdi her defasında:
“İlk günkü gibi…”(alıntı)

9 Mayıs 2008 Cuma

ANNELER GÜNÜNE ÖZEL

Anneler günü yaklaştı.Gelenek halini almış olan anneler gününün tüm annelere sevgi saygı hoş görü getirmesi dilegiyle.(Lütfen bu yazılanlar bu güne mahsus olmasın.) Hayat boyu onlar baş tacımız olsunlar. İnanın zaman çok çabuk akıp gidiyor, giden zaman geri gelmiyor. Sevdiklerimizle geçirdiğimiz günlerin kıymetini bilmek dileğiyle.Tüm Annelerin anneler günü kutlu olsun.( sevgiyle kalın)
KORKUYORUM
Hava soğuk esiyor;
Üşüyorum ben anne!
Kuru ayaz kesiyor;
Düşüyorum ben anne!
Nasıl yaşadım dünü,
Acı dolu bugünü,
Dünyanın gam yükünü
Taşıyorum ben anne!
Senin yorganın kardan,
Benimki bulutlardan,
Korkuyorum kurtlardan,
Koşuyorum ben anne!
Zalimler zulmediyor,
Herkes 'banane' diyor,
Dünya nereye gidiyor?
Şaşıyorum ben anne!
Hayat ne zormuş meğer,
Kimse vermiyor değer,
Yaşamak buysa eğer,
Yaşıyorum ben anne!



7 Mayıs 2008 Çarşamba

DOST OLABİLDİĞİM


Dostum... İçimi kapkara bulutlar kapladığında, başımı omzuna yaslayabileceğim
Onun içindeki kara bulutlar yüreğini kararttığında, başını omzuma yaslayabilecek…
Dostum... Bir bardak çayın... Veya bir fincan kahvenin içimi süresince, "gönül ne kahve ister, ne kahvehane" "gönül bir dost ister, kahve bahane..." diyen satırları hatırlayıp...

Hayatın minicik bir parçasını paylaşabildiğim…
Dostum... Bazen aynı "walkman”de bir şarkıyı, bir türküyü; bazen internetin sanal evreninde... Bir kaç satır fıkrayı, şiiri... Kokusunu alamasak bile, sanal bir gülü... paylaştığımız ….
İnsan olduğu için sevdiğim... ve beni insan olduğum için seven insandır…dostumdur…
Dost olabildiğim ve dostum olanlara

(alıntı)

3 Mayıs 2008 Cumartesi

BİR ÖNERİ


Sevgili Gül Bahçesinin gülleri sizlere okuyup bitirdiğim ve çok beğendiğim bir kitap önermek istiyorum.Kendiniz okuyun ve çevrenizdekilerede önerin.Kitab’ın başlığını okuyunca çok meraklandım ve büyük bir sabırsızlıkla bitirdim.Kitab’ın arka sayfasındaki tanıtım yazısını aktarıyorum.
. KENDİNİ ARAYAN ADAM (Bir arayışın romanı)
Bir sonbahar günü Kayseri’den otobüse binmişti.Bir ideoloji uğruna geçen altmış yıllık hayatı, otobüs yolculuğunda tanıştığı genç öğretmenin anlattıklarıyla birden alt üst oldu
. Bir yolcuyla yaptığı konuşmanın hayatını bu kadar değiştireceğini nerden bilebilirdi?
Sabaha kadar devam eden sohbetin sonunda o artık bambaşka bir insandı.
Neler konuştular, bir insanı bu kadar derinden etkileyebilecek konular nelerdi?
Bu gerçek hayat hikayesinin sonu nereye vardı?
Halit Ertuğrul’un 300,000 satan ve altı dile tercüme edilen kitabı,sizinde hayatınızda yeni sayfalar açacak.(Sevgiyle kalın)

1 Mayıs 2008 Perşembe

AYNADA Kİ BEN!!!


Önce yeni bir sayfa açmak istiyor..
Zihnimden tüm olumsuz anıları silmek
Hiç ağlamamış,,hüzünlenmemiş
Hissetmek istiyorum kendimi…

Sonra geçmek istiyorum aynanın karşısına
Daha sonra anlıyorum;
Yaptığım hataları zihnimde yok etsem de,
Bedenimin de yaptığım hataların aynası olduğunu.
(küçük kızım;BEYZA GÜRBÜZ)

DUA, DERİN SÖZLERDİR


Dua, kendimiz hakkında söyleyebileceğimiz en derin sözlerdir. Böyleyken en anlaşılır, apaçık… Gizli günahlarımız, içimizi yakan pişmanlıklar, kopkoyu korkularımız, acılarımız, kanayan kapanmayan yaralarımız dualarımızdadır. Neye muhtaçsak, onlar dualarımızdadır. Ümitlerimiz, isteklerimiz, sevdiklerimiz… Merhamete, muhabbete, esirgenmeye ve bağışlanmaya duyduğumuz iştiyakla, biz dualarımızdayız.
Kim olduğumuzun doğrusunu dualarımız söyler.
Dualarımızda yalan söylemeyiz. Kendimizi aldatmayız. Zayıflığımızdan, acizliğimizden utanmayız. Sırlarımızı, sıkıntılarımızı, dertlerimizi avuçlarımız gibi semaya açmaktan çekinmeyiz.
Kendimizi dualarımızla tanırız. En çok nelere değer verdiğimizi, hayatlarımızda en çok nelerin önemli olduğunu, nasıl yaşadığımızı ve nasıl yaşamak istediğimizi dualarımızla anlarız.
Hayatımız, dualarımızdadır.

Dünya, dualarla yazılan sayfalardır. Duanın dilini bilmeyenler, çiçeklerin dualarının renkleriyle açtığını bilmiyorlar. Ağaçların, dualarının meyvelerini verdiğini… Suların dualarıyla aktığını, duaları gibi aktığını… Tohumların dualarıyla çatladığını… Rüzgârların duaları gibi ılık, duaları gibi serin, duaları gibi güçlü estiğini… Yeryüzünü böylesine şenlendiren canlılığın dualar olduğunu bilmiyorlar.
Duanın dilini bilmeyenler, dünyanın dilini de bilmiyorlar. Ne onlar dünyayı anlıyorlar, ne de dünya onlara kulak veriyor. Onlar için dünya, savaşılacak bir şey. Dünya, bütün dehşetiyle üzerlerine saldırıyor ve onlar, dünyayı bir savaş meydanına çeviriyorlar. ‹stediklerini zorla, güç kullanarak elde edeceklerini sanıyorlar. Dünya, onlara aldırmıyor. Dünya, korkularını çoğaltıyor. Dünya, sevdikleri her şeyi tek tek ellerinden alıyor. Savaşarak kazandıklarına inandıkları şeylerin eliyle dünya onlara tekrar tekrar saldırıyor. Arkasına saklandıkları ne varsa güçsüzlüklerini ve yaşadıkları hayatın saçmalığını teşhir ediyor.
Hayatlarında eksik olanın boşluğunu ağır bir yük gibi her yere taşıyorlar, ama onun ne olduğunu söyleyemiyorlar. Giderek, hayatları eksik olanın boşluğunda yitiyor. Acı çekerken hayattan yoksunlar. Çılgıncasına mutluyken hayattan yoksunlar. Hayattan yoksunlar, çünkü hayatları duadan yoksun. Acılarını ve sevinçlerini, kederlerini ve mutluluklarını duaya taşıyamıyorlar. Yaşamayı seviyorlar, ama hayatlarının anlamı hakkında düşünmekten hoşlanmıyorlar. Yaşıyorlar, ama niçin yaşadıklarını kendilerine sormuyorlar.
Duanın dilini bilmeyenler, hayatla aynı dili konuşmuyorlar.
Dua ederken, hayatla aynı dili konuşuruz. Hayatın güzelliği, anlamından ayrı değildir. Hayatın anlamı dualarımızdadır.
Her şeyin herkese yakışmadığı şu dünyada, duanın herkese yakışması bundandır.
Kral da dua eder, köle de… Duası krala diz çöktürür; köle, duasıyla özgürleşir. Kölenin duası, kralın duasından değersiz değildir. Kral da, köle de Allah’ın kuludur.
Kim olduğumuzu dualarımız söyler: Kul olduğumuzu…
(sedat turan)

PEYGAMBERİMİZ(s.a.v)DUALARINDAN


“Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölü­mü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir.
Ey Rabbim! Gizlide ve açıkda senden haşyetini istiyorum.
Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i’tidâlden ayırmamanı istiyorum.
Senden tükenmez bir ni’met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş’e ve huzûr) istiyorum.
Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum.
Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum.
Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum. Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.” (7)
***
Allahim kalp katiligindan, gafletten, fakirlikten, zilletten ve miskinlikten sana siginirim. Kufurden, fisktan, muhalefet edip dusmanlik cikarmaktan, baskalari duysun ve gorsun diye birsey yapmaktan da sana siginirim
***
Allahim, fayda vermeyen ilimden, urpermeyen kalpten, doymayan nefisten, ve icabet edilmeyen duadan, acliktan, hiyanetten, tembellikten, korkakliktan, cimriliten, kocamaktan, deccalin fitnesinden, kabir azabindan, hayatin ve olumun fitnesinden sana siginirim.
***
Allahim, isledigim ve islemedigim amellerin serrinden, bildigim ve bilmedigim seylerin serrinden sana siginirim. Allahim, huylarin, amellerin, arzularin ve hastaliklarin kotulerinden de sana siginirim.
***
Allahim, gucumun zayifligini, caremin azligini ve insanlarca onemsenmeyisimi sana sikayet ediyorum. Allahim nefsime takva bahseyle ve onu temizle.
***
Allahim, beni seni cok zikreden, sana cok sukreden, senden cok korkan, sana cok itaat eden, sana karsi cok husu ve saygiyla dopdolu olan, ah-u efgan edip dua dua yalvaran ve durmadan sana teveccuh eden bir insan eyle.
***
Allahim, bana kendimi bulmayi ilham et, beni nefsimin serrinden koru.
***
Allahim, senden tertemiz bir hayat, dosdogru bir olum, rezil etmeyen ve ayiplari sayip dokmeyen bir donus istiyorum.
***
Allahim, beni cok sabreden, cok sukreden bir kul eyle, beni kendi gozumde kucuk fakat insanlarin gozunde buyuk yap.
***
Ya rabbi beni bagisla, bana merhamet eyle ve beni en dogru yola hidayet eyle.
***
(Alıntı)

TÖVBE VADİSİ


Şükrederiz Rabb’imize tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için…
İki damla gözyaşı, tövbenin süsüdür. İki damla gözyaşı tövbesinin belgesidir.
Gecenin koyu karanlığı içinde açılan avuca damlayan iki damla gözyaşı, duanın kanadıdır.
Duayla çiçek açan tövbenin, vicdanın, kalbin, aklın, kısacası bütün vücudumuzun dile gelip:
“Affeyle Allah’ım, sen bildirdin; ben bilemedim!
Affeyle Allah’ım, sen öğrettin; ben unuttum!” demesidir.
Beşer olmanın, insanlığın, insanın; insanı düşürdüğü yerde insanın kendini görmesinin adıdır tövbe.
Avuçlarımıza yanağımızı yaka yaka damlayan gözyaşı kalbimizi, vicdanımızı, ruhumuzu yakıp da kazanmıştır sıcaklığını.
Onun için yakıcıdır gözyaşı.
Hele tövbe için dökülen gözyaşı, daha bir yakıcıdır.
Pişmanlık vadisini boydan boya geçmiş, tövbe vadisine gelip Rabb’ine el açmıştır kul.
Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”tur.
İnsan tövbe vadisine geldiği zaman, şeytanın iplerinden kurtulmuş melek kanatlarının gölgesine sığınmıştır.
İnsan, yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmek için gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (sas), “Günahtan tövbe eden, bir günah işlememiş gibidir.” buyurmuş.
“Kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tövbe ederse, Allah Teâlâ tövbesini kabul ve affeder.” buyurarak tövbe ve af kapının sonuna kadar açık olduğunu söylüyor Peygamber Efendimiz (sas) bir başka hadisinde.
Ne büyük bir müjdedir bu, günaha batmış olana!
Ne büyük bir çıkıştır bu, günaha dalmış olana!
Ne büyük bir haberdir bu, günaha boğuldum diyene!
Ne güzel bir dindir bu!
Ne güzel bir kapıdır tövbe!
Ne güzel bir arınma vadisidir tövbe!
Günah vadisinden, hata dağından, tövbe kapısından geçerek bizlere arınma imkanı sunan Rabb’imize şükrederiz.
Şükrederiz, daha nice nimetleri bizlere veren Rabb’imize.
Şükrederiz Rabb’imize, tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için.
Şükrederiz, günahtan sıyrılıp tövbeye sığınacak bir kalbe sahip olduğumuz için.
Mustafa OĞUZ