6 Kasım 2008 Perşembe

BEN BİR NİYETMİYİM


Son zamanlarda zihnimde dolanan tek şey bu; biz niyetlerimizle mi varlığımızı inşa ediyoruz? Yüreğimizin içini bilen Zat tarafından da niyetlerimize göre mi muamele görüyoruz? Hani, “Ameller niyetlere göredir” der ya Peygamber de. Niyetlerimiz, varlığımızdaki bütün özelliklerin anlamını açığa çıkaran ve dönüştüren efsunlu bir güç mü? Bediüzzaman’ın, “Kırk senelik ömrümde ve otuz senelik tahsilimde öğrendiğim dört kelimeden biri” dediği niyet, bizi nasıl inşa ediyor?Aslında, eşyayı duygularımızın ve aklımızın bilinciyle değerlendiriyoruz. Bu bilincin temelinde de, niyet var, dersem yanılır mıyım? Bana öyle geliyor ki, insanın aslını da niyeti ele veriyor. Ruhunun, vicdanının, duygularının rengi neyse, niyetinin rengi de o oluyor… Sonuçta niyetlerimizin aks-i sadasıyla karşılaşıyoruz yaşamımız boyunca. Niyet bir anlamda dua hükmüne geçiyor ve bizim yankımız olup yeniden hayatımıza dönüyor. Hiç kimsenin bilmediği bir ben olarak kâinatın kapalı perdeleri altında ruhumu gizlesem de, onun sahibi olan Zat tarafından ne olduğuma göre muamele görüyorum. Karşıma çıkan her şey, her olay, her bilmecenin ipucu da aslında bana niyetimin bir göstergesi oluyor. Risale-i Nur’da da ihlâs bahsinde geçer, “Suizan eden, suizanna maruz kalır” der orada… Suizan ettiğini senden başka kim bilir? Tabii Yaratıcı dışında, işte bu niyetinin aksi tokadı olarak sana dönen şey de senin aynı duruma düşmendir. Bu gün eğer ruhlarımız acı içinde kıvranıyor ve korkunun içimizde kol gezdiğini düşünüyorsak, niyetlerimizin toplamına dönüp bakmak gerekiyor. Toplumsal travma geçirdiğimizden dem vuruyorsak da aynı şekilde niyetlerimizi kontrol etmemiz gerekiyor. Ve asıl önemli olan da, toplumsal bilincimizi nasıl inşa ettiğimizle ilgili. Kişi kendisine verilen şeyleri nasıl değerlendireceğini öğrenemiyorsa, sonuçta gördüğü kadarıyla kullanacaktır. Bizler, her birimiz ayrı bir âlem olarak çok büyük yeteneklerle donanmış bir hâlde kendi ülkemizin kapısında duruyoruz, ama oraya nasıl gireceğimizi bilemiyorsak, karmaşa yaşamamız da çok normal.İşte bu bilinçlilikten alıkonulan bir toplum neye dönüşürse biz oraya doğru gidiyoruz. Dedikodu, küfür, magazinleşmiş bir toplumsal bilinçlilik için niyetlerin ne olacağı ve akıbetlerin de nereye varacağını hep birlikte görmekteyiz.Suizan bile, kişiye başta ettiği suizan olarak, yüreğini acıtırken, bu da yetmiyormuş gibi kendisi hakkında da aynı düşünceler olarak geri dönerken; kaldı ki, dedikoduyu, küfrü, magazinleşen aklın, yüreğin, kalbin, vicdanın neye dönüşeceğini hepimiz yaşıyoruz. Sancılarını da ortaklaşa çekiyoruz. Mutluluk dediğimiz şey, her şeyden önce yüreğimizin içinden geçenlerin toplamı, o da ruhsal dinginlik, huzur ve anlam bütünlüğünden geçiyor. Anlam bütünlüğümüzü de, duygularımızın dimağında, aklımızla, gönlümüze indiriyoruz. Haydi buyurun, kendi gönlümüzün içinde yitip giden anlam kaosundan nasıl kurtuluruz, önce bunu düşünmeye. Sonra da, niyetlerimizin ışığında yeniden kendimizi inşa etmeye… (Alıntı)

Hiç yorum yok: